7 Temmuz 2012 Cumartesi

Safran Sarı...


Volkan; genç yaşta yükselmiş bir yatırım uzmanı;

Melike; eski eser kaçakçısı bir kadın

Eylem; üniversite mezunu bir telekız.

 Ve bu üç kişinin kesişen yolları. SAFRAN SARI; para, güç ve başarı peşinde koşarken kimliklerinden, aşktan ve umutlarından uzaklaşan, en sonunda ruhunu kaybedişinin serüveni…
Eda, otuz dört yaşında alımlı güzel ve yalnız bir kadın. Takı tasarımıyla ilgileniyor. Arada, değerli taş ve takıları üzerinde taşıyarak küçük çapta da olsa kaçakçılık işine bulaşmış. Duygusal ve cinsel aşka olan açlığı birini sevme ihtiyacını duyar. En olmadı, doğru dürüst bir adamdan bir çocuk yapmak gerektiğini düşünüyor.

Volkan, otuz yedisinde bir borsacı. İyi bir eğitim almış, çalıştığı şirketin çok da küçük olmayan bir yüzdesiyle kâr ortağı. Yakışıklı ve zengin; istediği kadınla birlikte olmaması için hiçbir nedeni yok. Ancak günün birinde bu 'kolay'lıktan sıkılır ve yaşadığı hayatı sorgulamaya başlar. Giderek daha sık, düzenli bir ilişki özlemi duyar.


Eylem muhafazakâr bir ailenin en küçük kızı. Üniversite çağına dek 'hayatın bir kefaret, sonsuz bir yas gibi yaşandığı, Allah sevgisi olarak adlandırılan kör bir kulluğun her solukta hissedildiği bir ev'de yaşar. Başörtüsü nedeniyle üniversite eğitimine kısa bir süre ara verir; bu sırada farklı kanallardan sürdürdüğü okumalarıyla teorik anlamda donanımlı hale gelir ve başörtüsünü Ankara treninin camından savurur. Başörtüsüyle birlikte geçmişini de. Kitap okumayı çok seven, yazılar ve şiirler yazan biridir. Ayaklarının üzerinde durmak için çabalar. Sonrası, yaptığı seçimle acımasız bir hayata sürüklenir.
Karmaşık duygularla yaşanan karmaşık ilişkiler....


Kitaptan;

“İşte herkes telaşlı ve umutlu bir yerlere gidip geliyor, bütün tersliklere rağmen isler şaşılası bicimde yürüyordu. İnsanlar birbirini seviyor, sonra kopuyorlardı. Sorunlar çıkıyor, çözülüyor ya da çözülemiyor, yine de hayat sürüp gidiyordu.

"İki-üç gün içinde bir şeyler mi değişmişti içinde ya da dünyada? Hayır, hiçbir şey değişmemişti elbette. Gözleri hep aynı yöne bakıyordu. Ne ki dünya önünden ağır ağır dönerek geçiyordu ve bu arada insanın gözü birden bir şeyleri görüveriyordu işte. Gündüz görünen ay gibi silik de olsa basını kaldırıp bakınca görünüyordu gerçekler."

"Öyle bir dünyaydı ki bu, başarı da başarısızlık da insanı er geç düş kırıklığına sürüklüyordu! Olguların kökenine inmeden neden böyle olduğunu anlamaksa mümkün olmuyordu, insan evriminin halkalarını tek tek inceleyerek gitmek gerekiyordu sonuca. Belki de artık hiçbir şey o kadar önemli değildi.”

 “Eğer ne yanda olacağını seçmişsen oraya buraya çarpmadan, yaralanıp berelenmeden ilerleyip gidiyordun. Sorun seçimi baştan doğru yapmaktı. Tamam ama yine de emin olmak zordu 'doğru' diye tanımlanan şeyden. Bu da değişkendi çünkü şu an kendisini ilgilendiren soru, birdenbire ortaya çıkmış şu çok önemli soru da kendi doğrularının beklenmedik biçime değişmesiyle ilgiliydi belki: Nereye gidiyorum?”

“İnsanlar her dakika 'insan' sözcüğüne bin bir anlam yüklüyorlardı.Öte yandan ne düşmanlıklar ne hırslar bitiyordu. Her gün her dakika hak hukuk, özgürlük kavramlarını dillerinden düşürmüyor, ama insan kardeşlerini açlığa, esarete, ölüme ve vahşete sürüklemekten ya da sürükleyenlere karşı sessiz kalmaktan vazgeçmiyorlardı. 'Büyük insanlık' yalnızca dillerde, uygulanmayan yasalardaydı. Rezillik!”
"Dürüst olmak ne zaman utanmazlıkla, aptallıkla aynı sey olmustu? Ne tür bir zihin tutulmasıydı yasadığı ki insan sanmıstı onu?"

"Nefret bile derin bir duygusallık içerir sonuçta,"

"Seni tahmin edemeyeceğin kadar büyük bir acıyla seviyorum"

"Unutmak. Belleğin yıpranmıs kumasına islenmis çirkin bir mühür!"

"Hayattan, gelecekten ne bekliyorsun?"

"Beklediğimin ne olduğunu ansızın öğrenmeyi..."

"Hayat sürüyordu. Yaşamak tek ve tam sayfa bir bilmece değil, içinde sayısız acı ve hikâye barındıran yanardöner bir zardı. İnsanın bakış açısına, seçimlerine ve bilek gücüne göre rengi, şans sayısı durmadan değişen kocaman bir zar."



Eylem’in şiiri;

 Akşam kanarken ellerimde

Safran sarısı hüzünlerle

Susuyorum bir mühür gibi

Vedasız ayrılığı konuşmayalım diye

Geç kaldım ben uçmaya

Kanat alıştırırken çalılıkta

Avcının arsız gözleri önünde

Senden önce takıldım ökseye

Aşk acizdir zaten çoğu zaman

Kısa sürer karşılıklı da olsa

Üstelik kanatsızdır bulutlar

Taşıyamazlar kimseyi omuzlarında


1 yorum:

DOREMİ dedi ki...

güzel hafif yaşama ilişkin bir romana benziyor...zamanımızın çıkmazları..
adı bile okutturur listeye aldım:))