5 Ağustos 2010 Perşembe

Tavan Arası Temizliği...

Hani Amerikan filmlerinde sıkça karşımıza çıkan tavanarası görüntüleri vardır: Birkaç sandık, sallanan bir iskemle, iskemlenin üstünde unutulmuş ya da sandıktan çıkan eski bir oyuncak bebek, kaçınılmaz olarak tahta sallanan at, kitaplar, mektup demetleri, şapkalar, şallar...">İşte, hepiniz hatırlarsınız o tavan arası görüntülerini. Bizler, çoğumuz evlerde değil dairelerde yaşıyoruz, tıkış tıkış. Bodrumlarımız, mahzenlerimiz, tavan aralarımız yok. Bunlar yalnızca içimizde, içimizde.
Belki de Bahar Temizliği’nin devamı bu yazı. Belki de hiçbir şey.
O müthiş: o eziyetçi, bencil, ömür törpüsü ve şahane sevgiliyi, unutamayan bir arkadaşa bir mektup. Atmaya kıyamadığımız anılarımızı, üstesinden gelemediğimiz, bittiği halde bizde yarım kalmış aşklarımızı, çocukluğumuza ait kırıntıları, içimizin tavan arasına atarız.

Ara ara o dar ve zor merdivenleri çıkıp sandıkları açıp sallanan iskemlede sallanarak ve içimiz tatlı tatlı acıyarak bakmak umuduyla. Bazılarımız bu tatlı acıya öylesine vurulur ki, her gün tavan arasının yolunu tutar. Sandıkları açıp açıp eski aşkın ruhunda kalmış fotoğraflarına bakar.

Bu tatlı acı, bir iptilaya dönüşür. Yeni aşklara, yeni hayatlara geçilemez. Her boş anda: tavan arası.
Tabii tavan arasında bir de dedektiflik faaliyeti yürütülür: Neden bitti? Ben nerde yanlış yaptım? Onun bana yaptığı haksızlıkların, adaletsizliklerin nedeni aslında ben miydim?Film, habire geri sarılır. Konuşma parçaları toplanıp yerli yerine oturtulmaya çalışılır. Gerçek fotoğraflar acıtır. Bazıları sepyalanır. Özel tekniklerle soldurulup uhrevileştirilir.
Aynı çocukluk anılarımızda olduğu gibi: solgun bir güzellik verilir. Konuşmalar, tıpkı görüntüler gibi uçuşmuştur. Metinler yeniden ve daha güzel, daha zarif yazılır.
Kaçınılmaz bir soru vadır: O kimdi? Bu soruya almak istediğiniz mutlak cevap!
İlişki boyunca ‘o, öküzün biri’nden ‘o, inanılmaz biri’ne sarkaçınız kaç kez gidip gelmiştir. Ama aşkı aşk yapan gerilimdir. Katil kim sorusu nasıl gerilim romanlarının temel sorusuysa, aşık kim sorusu da ilişkilerin en temel sorusudur.

Arkadaşlarınız için böyle bir gerilim öğesi asla söz konusu olmayacaktır. Kimi ona bakıp: “Hödüğün teki,” kimi “Çok hoş biri” diyecek hem de çok çabuk diyecektir. Ama onlar ona âşık değildir ki.

Çektikleri ilk fotoğrafa bakacak ona göre bir yargı patlatacaklardır. Sonra başka fotoğraflar çekip başka bir-iki yargı daha ortaya çıkartabilirler. Ama o kadar.

Sizin gibi sabah akşam bu konuyla uğraşıp ‘O kim?’ ‘Onun ESRARI ne?’ ‘Beni böyle eğip bükmesinin, çarpıtmasının SIRRI ne?’ diye çalkalanmayacaklardır.

Bu sizin aşkınızdır, çalkantıları size aittir. ‘NEDEN O?’ sorusunun cevabı peşinde koşma gayreti de.
“Neden o beni bu hale getiriyor?” “Neden üstümde böylesine gücü var?” “Neden başkası değil de, o? Ne peki onun sırrı?”

İlişki boyunca bu gerilim sürer. Ama ilişki bitip de, yaşanmışlıklar çöpü boylamayıp tavan arasına kaldırılmışsa... Habire oraya çıkıp hâlâ bu densiz soruların cevabını arıyorsanız... Filmi ileri ve geri sarıp kafanızı duvarlara vuruyorsanız... Hakikaten abesle iştigal ediyorsunuz.

Bu ‘özel’ faaliyet tatlı acısıyla birlikte size ne kadar zevk verse de, (çok kabaca ortaya koymak gerekirse) GEÇMİŞE MAZİ, YENMİŞE KUZU, denir.

Ne hata yapılmışsa yapılmıştır. Onlar, bizzat, sizin kendi ruhcağızınızla yarattığınız hatalarınızdır. O hataları yapmanız gerekmiştir ki, yapmışsınızdır. Hem tango iki kişiyle yapılır. Tüm o yarım kalmışlıklar, söylenmemişlikler, yaşanmamışlıklar içinizi acıtan, yalnızca sizin eseriniz olamaz.

Karşınızdaki de, sonun böyle yazılmasına neden olmuştur. Bir şeyler yanlış gitmiştir. Sonunda da bitmiştir.
Şimdi tavan aranızdaki o döküntüleri çöp torbalarına doldurup aynen kapının önüne koyun. Ya da müzayede düzenleyip birilerine kokozlayın: Mesela bir aşk romanı yazın, bir film çekin, kavramsal bir esere dönüştürüp pazarlayın.

Yeter ki kurtulun. Yeni şeylere: yeni hatalara, gerilimlere, acımalara ve acıtmalara yer açın. Atılın. Yeni maceralara.

O kimdi, kimdi diye bir türlü çözememişseniz ve çözemiyorsanız, şunu söylemeden bitiremeyeceğim. İnsanlar aşk durumlarında, karşılarındaki insana onda asla varolmayan bir derinliği ithaf etmeye, temayüllüdürler.

Havuza bakarlar ve boş olduğunu ya da çok az suyla dolu olduğunu görmek istemezler. Balıklama atlarlar kafaları çakılır. Hayır! Yine redler, yine redler.

Tekrar atlarlar orda olduğunu vehmettikleri sulara: Yine aynı acı. Aynı çakılma. Havuz BOŞ. Boş işte. Orda, olduğunu sandığınız derinlik, o sular yok.

İşin tek sırrı sizde bu duyguları, bu ithaf arzusunu uyandırmış olması.

Şimdi de, her şey yaşanmış ve bitmişken, çekilip tavan arasına aynı sulara atlamaya çalışmayın. Eni sonu bir insan işte. Anlamasanız da olur. Bu zamana kadar anlamamanızın nedeni sığlığıydı; sizin aşkınızdı. Ama artık tavan arasını silkelemenin zamanı. Dolu tavan araları, kimseye iyi gelmez.

Orda vakit geçirmek de.


Perihan MAĞDEN'DEN...

Hiç yorum yok: