6 Ocak 2012 Cuma

Letters To Julie (JÜLİET’E MEKTUPLAR)


Bu yıl izlediğim en keyifli , en güzel, hikayesiyle sizi sarıp sarmalayan enfes filmlerden biri.

      Romantik komedi, dram  türündeki  film,   sürükleyici konusuyla  gerçek aşkın hala bir yerlerde var olduğu gerçeğinin değişmeyeceğini,  araya insanlar evlilikler girse de geçen zamana inat hala bıraktığın yerde  duyguların aynı kaldığını ve en saf haliyle aşkın kendini nasıl koruduğunu gösteriyor.
      Gary Winick’in yönettiği ve Amanda Seyfried, Gael García Bernal, Vanessa Redgrave, Christopher Egan ile Franco Nero’un oynadığı Aşk Mektupları (Letters to Juliet)  50  yıl  öncesi başlayan  ve  yarım  kalan  bir  aşk  hikayesinin 50 yıl sonra devamı…
      Evlilik öncesi nişanlısıyla İtalya’ya tatile giden Sophie, aşıklar şehri’nde  gezerken  tesadüfen karşılaştığı bir olayla kendisini hiç tahmin edemediği bir hikayenin içinde bulur. Evlilik öncesi kaçamak yapılan tatilin ilişkileri için iyi geleceğini aşklarını tazeleyeceklerini düşünen Sophie, görmediği birçok yeri gezmek, eğlenmek ve vakit geçirmek geldiğini sandığı  İtalya’da  nişanlısının yeni açacağı restoran için  tatil yerine iş gezisi haline getirmesiyle  kendini aşıklar şehrinde yapayalnız hisseder.Nişanlısı, yemek kültürü ve mutfak zenginliği ile kongrelere toplantılara giderken, bundan sıkılan Sophie,evde oturmak yerine şehri yalnız gezmeye karar verir.
      Aşıklar duvarına ziyarete gelen binlerce aşığın mektubunu   duvara asılmış halde  görür ve onları inceleme başlar. Tam akşam olmak üzeredir ki duvardaki mektupları tek tek toplayarak  sepetine koyan  görevli bayan Sonya’nın  ilgisini çeker ve bu mektupları ne yaptığını merak ettiği için onu takip etmeye başlar. Mektup sepetinin bir restoranın arka kısmında ayrılan büroda 3 tane bayanın önüne döküldüğünü görür.
Bu mektuplarla ne yaptıklarını sorduğunda ise, kendilerini Jülietin melekleri  olarak tanıtan bayanlar, aşıklar duvarındaki mektuplarını  okuyup o insanların mektuplarına cevap yazdıkları yanıtını alır.
 Sophie gezmek yerine evden çıktığında  kendini birden Jülietin meleklerinin yanında bulur ve onlara yardım etmeye karar verir.        Elinde sepetle duvardaki  mektupları toplarken kırık taşlar arkasında sıkıştırılmış tam 50 yıl önce yazılmış bir mektup bulur.  Yıllar  sonra Clair’in geleneksel Juiiet  duvarına bıraktığı kayıp  aşkını  anlatan sararmış  mektubu bulan Sophie (Amanda Seyfried)  bu  mektuba  yanıt  yazar. Aradan tam bir hafta geçerki  Claire  rolü  ile Vanessa Redgrave  torunu  Charlie (Cristopher Egan) ile çıkıp gelir.
      Claire  henüz 15  yaşındayken İtalya  Verona’da aşık  olduğu  Lorenzo’dan  ailesinin  baskısı  ile ayrılır, İngiltere’ye döner. 50 yıl  boyunca hiç  görüşmezler. Ayrı  yaşamlar  kurulur.
 Elli  yıl  sonra  kayıp  aşkını yeniden  bulmak isteyen Clair, ona  gönülsüzce  eşlik  eden  torunu Charlie (Cristopher Egan)  ve  bu  hüzünlü  aşk  öyküsüne  bir  şekilde  karışan  Sophie’de hikayeye dahil olur ve üçü birlikte sadece ismini bildikleri yakışıklı  Lorenzo’nun  bulunması için aramaya başlarlar.
      Önce Lorenzo’nun evinin adresini bulurlar,  akrabalarını ararlar. Aradan geçen bu kadar zamanda görünüşününde değişeceğini hesaba katarak  Lorenzo ismindeki gösterilen  her kapıyı çalarlar.
 Sophie’ye mektup yazdığı için kızan ve duruma tepkili olan Charlie, Clair’inbu yaptığının çılgınlık olduğunu adam hayatta değilse umduğu gibi bulamazsa büyük bir hayal kırıklığı yaşamaması için  bir an önce dönüp gitmeleri gerektiğin sürekli söyler.
      Clair, Lorenzo’yu bulacağına emindir ve bu yüzden umutludur. En azından 50 yıl sonrada olsa ben  aşkıma görevimi yaptım; geldim, aradım, o zaman söyleyemediklerimi yapamadıklarımı şimdi yapmak için geç değil dediğinde, çocuk yaşta tanıştığı adamı yıllar sonra nasıl tanıyacağını merak eden Charlie, Clair’in umutla  onu aramasına  şaşırır.
      Eskileri hafızasında hatırlamak için zorlayan Clair’in aklında tek kalan ona aşkla şevkatle bakan gözleri kalır hep.  Muhtarlıktan alınan kayıtlarda Lorenzo  ismiyle bir çok kişi çıkar, ve öldüğünü mezarlığı gösteren insanlar bile vardır. Çalınan her kapıdan aranılan adam çıkmazdıkça umutlar tükenir.
      Bulamayacaklarını anlaşıldığında gitme kararı aldıkları sırada yeşillikler içinde bir üzüm bağı görünce Clair  orayı hafızasında hatırlar ve arabayı durdurur. Babasıyla aynı isimli olan çocuğun gözlerine dikkatlice bakar . Ona ailesi hakkında sorular sorduğunda ise doğru adreste olduğunu  anlar.
Tamda o an atın üzerine üzüm bağına gelen beyaz atlı prens Lorenzo, karşısında Clair’i görünce çok sevinir. İkisinin hala gözlerinde çakmak çakmak yanan ışıklar vardır.
İlk aşık olduğu adamı karşısında gören Clair, yaşadığını görünce çok sevinir aradan 50 yıl geçmiştir ama hasret bitmiştir.
Birlikte yemek yerler ve çoluk çocuk toruna  hayat hikayelerini neşeyle anlatırlar.
Clair ve Lorenzo, yaşadıkları aşktan sonra evlenmişler çocuk torun sahibi olmuşlardı. İkisinin de eşi öldüğü için 50 yıl sonra yarım bıraktıkları aşkı kaldıkları yerden devam ettirmek için evlenmeye karar verirler.
Sophie nişanlısının ortalarda olmaması ve onunla ilgilenmemesi üzerine Clair’nin yakışıklı asi torunu Charlie’ye aşık olduğunu fark eder ve içinden çıkılmaz durum karşısında nişanlısıyla olan ilişkisini, evlenmeye hazır olup olmadığını ve mutluluğunu sorgulamaya başlar.
Tatil bitip kendi ülkelerine döndüklerinde Sophie, Clair ve Lorenzo’nun  düğüne katılmak için aldığı davetiyeyle nişanlısının yanına gider. Ona düğüne yalnız gideceğini ve gelmemesi gerektiğini bunun artık bitmesi gerektiğini söyler. İşlerini tam yeni düzene koyduğunu söyleyen adam her şeyin yoluna gireceğini onu terk etmemesi gerektiğini söylese de Sophie  için artık çok geç kalınmıştır.
Düğüne katılan Sophie, asi yakışıklı torunun yanında başka bir bayan görünce üzülür. Asi torun Charlie onu takip eder ve yanındakinin kuzeni olduğunu ve ona deliler gibi aşık olduğunu söyler.
Aşıklar şehrinde 50 yıl önce yaşanmış aşk tekrar canlanırken,  evlilik öncesi gidilen tatilde ise Sophie Charlie  ile gerçek aşkı bulur.
Yaşadığı bu olayın kitabını yazmaya karar veren Sophie, ilk kitabın çıkması ardından ikincisi için ciddi teklfler alır.

Küçük bir not daha:
Filmin  oyuncularından Franco Nero, Vanessa Redgrave, gerçek  yaşamlarında  da  yıllarca  ayrı  kalmış  ve çok  sonra  kavuşmuş  iki  sevgiliymiş. Şu  an  evliler:)
Etkileyici sarsıcı birlikteliklerde evliliklerde aşkın, sadakatin ne olduğunu sürekli sorgulattıran bir film… Anca böyle şeyler filmlerde olur dediğimiz türlerden
50 yıl sonra hayatta olursam yaşlı bir kocakarı olurdum heralde… Bırak ilk aşkımı arayp bulmayı yerimden anca bastonla kalkabilen, gözleri az gören, kulakları az duyan huysuz bir yaşlı olurdum eminim.  Gerçek aşk vardı da biz mi aramadık hem.
Ben anladımki şu 70 milyon nüfuslu ülkede aşkı aramak saçmalık. Demek ki bu ülkede aşk yok. Aşkı aşıklar şehrinde aramak gerekiyormuş.. Umarım aşka geç kalmadan kaçırmadan buluruz onu saklandığı yerden..
O zaman hadi Roma’ya tatile…
Nice yıllar eskimeyen aşkların şerefine..
Gönül  tadıyla bi aşk yaşayıp gelelim bari…

Hiç yorum yok: